Sayfalar

28 Şubat 2014 Cuma


BİR FİKİR VEYA DÜŞÜNCEYİ
KÖRÜ KÖRÜNE TAKLİT ETMEK




“Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular. Kendileri de onların
izinden koşa koşa gitmektedirler.” (Sâffât, 37/69-70)

Bir düşünce veya bir fikri körü körüne kabul etmek, doğru ya da yanlışlığına
bakmaksızın onu savunmak taassuptur. Buna göre kişinin, mensup olduğu düşünce
veya ekolün doğru olduğuna inanması normal olmakla birlikte, kör bir tarafgirlikte
bulunarak, doğruluğunu hiç araştırmadan karşısındaki diğer fikir veya düşünceyi
inkâr etmesi kabul edilir bir davranış değildir. Böyle bir anlayış ancak taklitçilik
olabilir.
İnsanda herhangi bir konuda oluşan aşırı sevgi ve bağlılık, ilimle ve bilgiyle desteklenirse,
müsamahayı yani hoşgörülü bir anlayışı meydana getirir. Eğer sevgi ve
bağlılık bilgi ile değil de cehaletle yapılırsa, o konuda taassup oluşur. Bu tür davranışları
sergilemek “Mutaassıplık” olarak isimlendirilir. Bu bakımdan mutaassıp kelimesinin
dindar anlamında telaffuz edilmesi yanlış bir kullanımdır. Çünkü mutaassıp
olmak, olumlu ve güzel bir huy değildir.
Taassuba en çok karşı çıkan din İslam’dır. Hz. Peygamber (s.a.s) müşrikleri
İslam’a davet ettiğinde onlar, yanlış-eksik yönleri olduğunu söyleyerek değil, körü
körüne atalarının dinine sarıldıkları, hiçbir araştırma ve tartışmaya girmeden kendi
dinlerini üstün gördükleri için İslamiyet’i kabul etmiyorlardı. Hak dini kabul ettirmeyen,
ona karşı koyduran bu kör inada Kitabımız, “Cahiliye taassubu” (Fetih, 48/26)
demektedir.
Bu bakımdan inandığımız dinî esaslara veya herhangi bir düşünceye körü körüne
değil, bilinçli olarak bağlı olmalıyız ve savunmalıyız. Neye, niçin ve nasıl inandığımızın
şuuruna ermeliyiz. İnandığımız değerlerin önce kendi vicdanımızda köklü
bir şekilde yer etmesi gerekir ki, farklı bakış açılarına ve yorum zenginliklerine her
zaman açık olabilelim.
Yüce dinimiz her zaman doğrunun peşinde olmamızı emrederek, kulaktan dolma
bilgileri olduğu gibi kabul etmemizi yasaklamaktadır. “Bin bilsen de yine bir bilene
danış” atasözümüz, bu konuda bizlere önemli bir prensip sunmaktadır. Çünkü
akıl, akıldan üstündür ve bizden daha iyi bilen biri olabilir. Bizler de bir konuyu çok
iyi bildiğimizi zannetsek bile, yine de farklı düşüncelere daima müsamahalı olma
alışkanlığını kazanmamız gerekir.
Yüce Allah, sabit fikirli olan ve kendi bildiklerini en doğru bilgi olarak kabul
eden, başkalarıyla konuşmaktan ve bilgi alışverişi yapmaktan kaçınan mutaassıp
insanları kör, sağır ve dilsiz insanlara benzetir. Bir ayette, bu kişiler hakkında şu
açıklama yapılmıştır:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri
olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem
için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Belki bunlar daha da aşağıdırlar. İşte bunlar
gafillerin ta kendileridir.” (A’râf, 7/179)
Bu nedenle doğru olmayan şeyleri gözü kapalı olarak doğru saymak ne kadar
yanlış ise; doğruluğu kesin delillerle ortaya konmamış, ancak mevcut geleneğin ve
kültürün getirdiği yanlış olan şeyleri doğru saymak da o kadar yanlıştır. Bundan
dolayı inkârcıların düştüğü hatalara düşmemek, inanç ve amelde gerçekten doğru
olanla hareket edebilmek için; doğrularımızı dinin aslı olan Kur’an ve sünnetten
almamız gerekir. Geçmişten bizlere miras kalan bilgileri de daima Kur’an’ın süzgecinden
geçirmeliyiz. Aksi takdirde farkında bile olmadan ömrümüzü hata üzerine
bina etmiş oluruz.

26 Şubat 2014 Çarşamba

ARZU VE İSTEKLERİN PUTLAŞTIRILMASI

ARZU VE İSTEKLERİN PUTLAŞTIRILMASI


“Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah’ın; (halini) bildiği için saptırdığı ve
kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün
mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp
ibret almayacak mısınız?” (Câsiye, 45/23)
İnsanoğlu yaratılışı itibarıyla dünya nimetlerine meyyaldir. Onun dünyaya ve
dünya nimetlerine meyli, yaşama arzusunun bir gereğidir. Bu itibarla insan, ölümü
arzu etmez. Her insan gibi biz müminler de daha uzun ömürlü olmayı, daha sağlıklı
ve mutlu yaşamayı arzu ederiz. Ancak bu dünyadaki hayatımızın ölümle sınırlı
olduğunu, ölümsüzlüğün ve ebediyetin ancak ahiret hayatında olduğunu biliriz ve
buna inanırız. Ahiret hayatındaki ebedî mutluluğu kazanmamız için dünya hayatındaki
arzu ve isteklerimizin meşru ölçüler dâhilinde sınırlandırılması gerekir. Arzu ve
isteklerin sınırsızlığı insana mutluluk değil, doyumsuzluk ve sonunda huzursuzluk
getirir. Sevgili Peygamberimiz, “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa bir ikincisini
ister; onun (bu ihtirasını) ancak toprak (ölüm) doyurur. Allah, tövbe edenin tövbesini kabul
eder” (Müslim, “Zekât”, 117; hadis no: 2464) buyurarak insanın arzu ve isteklerinin
tükenmeyeceğine; bunun ancak ölümle son bulacağına işaret etmiştir. Bu bakımdan
İslam dinine göre insan arzu ve ihtiraslarının mahkûmu ve esiri olmamalıdır. Arzu
ve isteklerini kontrol altında tutabilmelidir. Mutluluğun yolu da arzu ve isteklerin
kontrol altına alınmasından geçer. “Kanaat tükenmez hazinedir” sözünde olduğu
gibi insan, arzu ve isteklerini kontrol altına alarak arzu ettiğine erişemese de, bulunduğu
hâl üzere mutluluğu yakalayabilir. Mutluluk, insanın insan olması itibarıyla
sınırsız bir özgürlüğünün olmadığını bilmesine bağlıdır.
Nefis ve heva yani arzu ve isteklerin bir disiplin altına alınmadığı, hiçbir değer
tanımadan sorumsuzca yerine getirilmeye çalışıldığı durumda insan, tamamen
bu duyguların ve isteklerin mahkûmu olabilir. Kontrolsüz ve başıboş bir iştah
mahkûmiyeti, gerçekte insanın özgür iradesini arzu ve heveslerine teslim etmesi anlamına
gelir. İşte bu durumda insan, belki de hiç farkında olmadan, âyet-i kerimede
ifade edildiği gibi “nefsinin arzusunu ilah edinen” birisi oluverir. Âyet-i kerimede
nefsî arzularını ilah edinen kimsenin Allah’ı tevhîd etmek hususunda sapıklığa düştüğü
ve buna bağlı olarak da kulaklarının ve kalbinin mühürlendiği, gözlerine de
perde çekildiği belirtilmektedir. Zira Allah’ı tevhîd etmek, O’ndan başkasının ilahlığının
reddedilmesiyle, O’nun emir ve yasaklarını kendi arzu ve heveslerine tercih
etmekle olur. Bir kimse, Allah’ın yegâne yaratıcı olduğunu kabul ettiği halde O’nun
emir ve yasakları konusunda kayıtsız kalırsa bu durum o kimsenin, Allah’ın ilahlığını
tasdik etmekte kusurlu olduğu anlamına gelir. Böyle bir kimse kendi heva ve
hevesini “ilah” edinecek şekilde putlaştırırsa, bununla, kendi sonunu hazırlayarak
gerçeği anlamaya kulaklarını tıkamış, gözlerini ve kalbini kapatmış demektir. Artık
onun zihnini hakikate açma konusunda Allah’tan başka hiçbir kimsenin faydası
beklenemez. Bu durumda Allah’tan ona bir fayda hâsıl olması için; Allah’ın onun
anlayışını düzeltmesi, kalbini hakikate açması ve gözlerindeki perdeyi kaldırması
için, o kimsenin heva ve arzularının mahkûmu olmaktan kendini kurtarmaya gayret
etme iradesini göstermesi ve Allah’a yönelmesi gerekir.
Öyleyse âyetteki “Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?!” ikazının dikkate
alınması gerekir. Bu itibarla biz müminler dahi, yaratılışı itibarıyla iyi ve kötüyü
işlemeye yatkın ve muktedir olmamız hasebiyle, arzu ve isteklerimizi putlaştırma
tehlikesine karşı uyanık olmalıyız. Her türlü istek ve iştahımızı bir disiplin içerisinde
kontrol altında tutmalıyız. Bunun yolu, Allah’a yönelerek, O’nun emir ve yasaklarına
riayet etmek suretiyle O’ndan yardım dilemekten geçer. Âyet-i kerimede
ifade edilen kulağın ve kalbin mühürlenmesinin, gözlere perde çekilmesinin kendi
yapıp ettiklerimizle doğrudan ilgili olduğunu unutmamamız gerekir. Arzu, heves ve
ihtiraslarımızın Allah’ın emir ve yasaklarıyla sınırlı olduğunu bilmemiz ve bunlara
riayet etmemiz gerekir. Allah’ın bildirdiği helal ve haramlara, emir ve yasaklara bağlı
kaldığımız ölçüde, hakikati anlama ve uygulama konusunda Allah’ın yardımını ve
yaratmasını hak ederiz. Bunlara kayıtsız kaldığımız ölçüde de duyu organlarımız hakikati
anlama ve uygulama konusunda körelir ve sonuçta duyarsız hâle gelebilirler.

25 Şubat 2014 Salı

PATATESLI SUCUKLU BOREK

PATATES VE SUCUKLU BOREK
 Selamun akeykum dostlar bugunde patates ve sucuklu borek yaptim patatesli pastirmali borek tarfinin hemen hen aynisi o yuzden yazmiycam.Degisik olan pastirma yerine sucuk ic harcinada sut yerine yogurt koydum.Tam tarif icin patatesli pastirmali tarife bakin derim.Diferi gibi buda ev ahalisinden tam aldi.Ev ahalisi derken bir ben birde  esim:)
Selam sevgi ve dua ile Allah'a emabet olun.

24 Şubat 2014 Pazartesi

ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİDİNİZİ KESMEYİN

ALLAH’IN RAHMETİNDEN
ÜMİDİNİZİ KESMEYİN


“Ey oğullarım! Gidin, Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden
ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden
ümidini kesmez.” (Yusuf, 12/87)
Bu ayette, seçilmiş bir insanın, bir peygamberin inancı ve teslimiyeti “örnek bir
davranış” olarak bizlere sunulmaktadır. Yakup Peygamber, oğullarının artık Yusuf’u
bulmaktan ümitlerini kestikleri bir anda “Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini
arayın...” tavsiyesinde bulunarak hem inananların ümitsizliğe düşmemesi gerektiğini
hem de kendisinin Allah’a olan sonsuz güvenini ifade etmektedir.
Allah’a sonsuz bir güven beslemek, her zaman ve mekânda O’nun yardımından,
himayesinden emîn olmak… İşte Yaratana bağlılığın zirve noktası budur. Zaten
Allah’ın kudretine, merhametine ve yardımına güveni beraberinde getirmeyen bir
iman kâmil bir iman olarak nitelendirilemez. Bu bakımdan Yakup Peygamber’in
Rabbine olan güveni ve bağlılığı bizler için çok şey ifade eder. Zaten Yaratan, örnek
alalım diye Kutsal Kitabımızda ona yer vermiştir. Şu halde yüreği iman ve ümit dolu
Peygamberinin umutlarını boşa çıkarmayan merhametlilerin en merhametlisi niçin
bizlerden rahmetini esirgesin. Yüce Yaratıcının rahmetinden nasip almamızın bir tek
şartı samimi bir şeklide O’na inanıp teslim olmaktır. Bu inanç ve teslimiyet Allah’a
tam bir güven duymamızı beraberinde getirir.

Bizim O’na olan güvenimizin temel kaynağı Rahmet sıfatıdır. Bu rahmet bizim
için bir huzur kaynağıdır. Zira âyette geçen “Ravh” kelimesi de aslında “üzüntü ve
kederlerden uzak olma veya sıkıntı ve darlıktan sonra insanın kavuştuğu rahatlık”
durumunu ifade ediyor (Bk. Yusuf, 12/21). Tıpkı susuzluk sıkıntısı yaşarken imdadımıza
yetişen bir yağmurun veya yaşayacağından ümidimizi kesmeye başladığımız
bir hastamızın son anda yüzünde beliren hayat emarelerinin yüreğimizde açtığı ferahlık
gibi… Kutsal Kitabımızın ölü toprağa can veren ve ümitsiz bekleyişleri yaşama
sevincine dönüştüren yağmuru “rahmet” olarak adlandırması (Neml, 27/63) ne
kadar anlamlı değil mi?
Ümitsizlik duygusu bir anlamda çaresizliğimizi ve problemlerimizi, sıkıntılarımızı
giderme noktasında içine düştüğümüz acziyetin bir ifadesidir. Yaşama sevincimizi
ortadan kaldıran, bize yeryüzünü dar eden bir duygu hâlidir ümitsizlik. Gün
olur, yağmur yağmaz; bağımız, bahçemiz, hayvanlarımız susuz kalır ve ümitsiz bir
bekleyiş içerisine gireriz. Bazen, ölüm-kalım mücadelesi vermekte olan bir yakınımızın
iyileşmesini beklerken tükenir ümitlerimiz. Ve bazen olur ki, tıpkı Yakup (a.s)
gibi yıllardır kaybettiğimiz yavrumuzun gelişini bekleriz çaresizlik içinde. Bu ve
benzeri durumlarda ihtiyacımız olan tek şey ise bir umut ışığıdır. Sığınılacak başka
kapı, tutunacak başka bir dal kalmamıştır çünkü. İşte tam bu noktada devreye giren
imanımız bizim için bir hayat ışığı olur adeta. Allah’ın yardımına ve merhametine
olan sonsuz inancımızdan beslenen ümidimiz ayakta tutar bizi. Bu ümit sayesinde
hayata sarılırız.
Bu ayetin bizlere hatırlattığı kesin gerçek Allah’ın rahmetinden ümidini kesmememiz
gerektiğidir. O’nun rahmetine ve yardımına güvenimiz O’na olan inancımızın
bir işareti ise, rahmetinden ümit kesmemiz de nankörlüğümüzün bir işareti
sayılmaktadır. “Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu
ondan çekip alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir” (Hûd, 11/9) ayetinde rahmet,
nimet anlamında karşımıza çıkmaktadır. Demek ki, Allah’ın bize verdiği tüm
nimetler O’nun rahmetinin yansımasından başka bir şey değildir.

17 Şubat 2014 Pazartesi

PATATES VE PASTIRMALI BOREK

Selamun Aleykum Dostlar

Ben yine huzunlu ben yine duacinizim.Donup baktigimda ne cok ihtiyac duymusum siz dostlarimin dualarina.Dualarini benden esirgemeyen,burdan yazmasamda icimdeki sikintiyi anlayan, anlamaya calisan, Rabbim bu kardesimin duasini hayirla kabul et,sikintisini gider,gonul ferahligi ver diyen dostlarimdan Allah razi olsun diyerek hafta sonu misafirlerime yaptigim cok begenilen bir borek tarifi verecegim...


MALZEMELER
4 adet yufka
5-6 adet patates
150-200 gr pastirma (yaklasik 10 -15 dilim kadar)
1 adet sogan
1 su bardagi sut
1/2 su bardagi siviyag
1yumurta
Zeytinyagi


YAPILISI
Patatesleri hasliyip,eziyoruz.Soganlari ince ince dograyip zeytinyaginda kavuruyoruz.Ezdigimiz patatesleri  kavurdugumuz soganlarin icine atip karistiriyoruz.Kavurup icine ince dogradigimiz pastirmalari koyup biraz pisiriyoruz.ve kapatip sogutuyoruz.
Yufkanin birini acip icine sut ve siviyag karisimindan suruyoruz ve 8 'e boluyoruz.Boldugumuz  her bir parcaya ic malzemesi koyup sikica sariyoruz.4  yufkayi da yaptiktan sonra buzdolabinda soklatip bir gece nofrostta bekletiyoruz.Misafirlerimiz gelmeden 1 saat once cikarip ustune yumurta sarisini surup firinliyoruz.Ici yumusacik disi citir bir borek oluyor.
AFIYET BAL SEKER OLSUN.


14 Şubat 2014 Cuma

FIRINDA CIPURA

Selamun Aleykum dostlar!

Bugun sizlere  benim evde yaptigim kadariyla cipura tarifi verecegim.
Hemen tarife gecelim.
MALZEMELER
Cipura
Patates
Havuc
Sogan
Sarimsak
Zeytinyagi
Tuz

YAPILISI
Cipuralari iyice yikayip suzduruyoruz.
Patates ve havuclari soyup elma dilimi yapiyoruz.
Suyunu suzdurdugumuz cipuralarin heryerini zeyrinyagi ve tuzla ovup yediriyoruz.
Iyice yagladigimiz tepsiye baliklarimizi,patateslerimizi,havuclarimizi  yerlestiriyoruz.
Firinimizi 200 dereceye ayarlayip  icine yerlestiriyoruz.Yaklasik 30-35 dakika kadar pisirip son 10 dakika kala sogan va sarimsaklari koyuyoruz.Ben sarimsaklari soymadan tum koyuyorum.
40-45 dakikaya kadar pisirip sicak sicak servis edoyorsunuz.
AFIYET OLSUN..
ALLAHA EMANET OLUN....

11 Şubat 2014 Salı

LAZANYA ILE SU BOREGI

Sevgili Dostlar Sevgili Yarenler
Bugun denedigim cok begendigim ve cok  begenilen bir tarif  verecegim.Ozel gunlerinizde,aksam davetlerinizde yapabileceginiz   cok ozel bir borek.Yalanci su boregi deselerde gerceginden ayirdedemeyeceginiz kadar guzel ve lezzetli.Mutlaka denemelisiniz
Tabiki tepside bir varmis bir yokmus oldugu icin ancak tepsi deki hali fotograflanabildi.:)))))


MALZEMELER
20 adet lazanya(ben barilla kullandim.)
100 gr tereyag
1 yemek kasigi zeytinyagi
1su bardagi sut
1 yumurta
Kasar peyniri

Ic harci icin
Dilediginiz peynir
Ve maydonoz

YAPILISI

Once  kaynayan suya biraz tuz ve bir kasik siviyag koyuyorsunuz.
Lazanyalari 5er 6sar hasliyorsunuz.Ancak hasladiginiz lazanyalari soguk suya birakip sonra cikarip suzgece aliyorsunuz.
Bir tavada erittiginiz tereyagina sutu ve yumurtayi ekliyoruz.
Bol yagladigimiz tepsiye(dikdortgen borcam kullandim)Lazanyalari yerlestiriyoruz.Her siraya 4 lazanya sigiyor.Lazanyalarin ustune tereyagli harci suruyoruz.Onunda ustune peynirli harctan koyuyoruz.Lazanya bitene bu islemi tekrarliyoruz.
En ust kata da tereyagli harctan surup 200'firina veriyoruz.Pismesine 5 dakika kala rendelenmis kasarida koyup kizartiyoruz.
AFIYET BAL SEKER OLSUN.
ALLAH'A EMANET OLUN.....


10 Şubat 2014 Pazartesi

ETKISINDEYIM DEDIGIM

SELAMUN ALEYKUM DOSTLAR

Bu hafta forumda sizlerinde fikrini almak istedigim bir konu var.

Nedir mi?

Hayatimizda hic unutamadigimiz,bizi cok etkileyen,budur iste dedigimiz,bunda o kadar cok duygulandim ki cok agladim,kendimi yeniden sorguladim dediginiz  film yada film listelerini olusturalim.Dostlarim bunu mutlaka izlemeli dedigimiz filmleri paylasalim.Acikcasi benim boyle tavsiyelerle izledigim son zamanlarda 4-5 film var bunlari foruma yazicagim.Sizlerin tavsiye ve onerilerinizi de bekliyorum.

Forumda gorusmek uzere

ALLAH'A EMANET OLUN....

5 Şubat 2014 Çarşamba

BASIT ELMALI TURTA

Selamun Aleykum Dostlar...
Bugun de Hatice'de pijema partisindeydik.:)))) Sagolsun bize sipsak elmalu turta yapti...Ellerine saglik  cok guzel olmustu..himmmmm




MALZEMELER:
1 Paket margarin yada tereyag
4yemek kasigi seker
1paket kabartma tozu
Alabildigine kadar un


Içi icin:4 elma
4 yemek kasigi seker
1 tatli kasigi tarcin
Ceviz , findik


Tereyagini erit .hamuru 2'ye bol.bir parcasini dolaba koy . Digeri ac , yagli tepsiye koy.
Sonra elmali ici. Sonra dolapdakini rendele...
Bu kadar afiyet bal seker olsun.

3 Şubat 2014 Pazartesi

BU YAZIYI OKUMALISINIZ

Sevgili Dostlar
Eger hayal bile edemiyorum diyorsaniz.
Depresyondayim kendimi kotu hissediyorum diyorsaniz.
Bu o kadar zor ki asla yapamam diyorsaniz.
Benim sinirlarim var ve ben onlari asamam diyorsaniz.
Hayatim ve hayallerim bile bu kadar diyorsaniz.
Yaradanin verdigi her azanin nimetine sukredemiyorsaniz.
Benim elimden ne gelir iste ben bu kadarim diyorsaniz sevgili blogger dostum engelli hikayeler yazarinin cok sey anlatan fotolar adli yazisini okumanizi isterim.
O fotolar beni cok duygulandirdi heran her saniye sukretme her azamiz sukretmemiz gerektigini bir kez daha hatirladim.
Ve Yaradanin verdigi her nimetin aslinda ne kadar sinirsiz oldugunu o sinirlari bizim kendimizin koydugunu dusundum.
 Bu fotolara birde siz bakin istedim.
Bakalim fotolar size ne dusundurecek duygu ve dusuncelerinizi benimle  paylasirsaniz cok sevinirim

Allah'a emanet olun sevgili yarenler...