Sayfalar

30 Aralık 2013 Pazartesi

İYİSİYLE KÖTÜSÜYLE Mİ?HAYRIYLA ŞERRİYLE Mİ ?




Son bir haftadır bütün blogların kullandığı bir cümle

İyisiyle kötüsüyle 2013…..

2013 te gezdiğim yerler…..
2013 te okuduğum kitaplar…..
2013 ‘te etkinliklerim…..
2013’te yazdığım yazılar…..
2013’te yaptığım yemekler,pastalar…..
 2013’ te ki çalışmalarım ….

VEEEEE….
Yılbaşı sofraları, yılbaşı menüleri,yılbaşı mekanları,yılbaşı süsleri,yılbaşı agaçları,noel babalar,davetler,yılbaşı etkinlikleri….

Falan falan falan……..

Anlayamıyorum .Biz bunları düşündükte peki şunları düşündük mü?

Hayrıyla Şerriyle 2013

2013’teki kıldığım namazlar kadar,kılamadığım namazlar….

2013’teki tutabildiğim oruçlar kadar tutamadığım oruçlar….

2013’teki kazandığım kalpler kadar kırdığım kalpler….

2013’teki arkamdan konuşulanlar kadar benim arkasından konuştuklarım…

2013’teki dinlediğim kadar söylediğim yalanlar…..

2013’teki paylaştığım kadar paylaşamadıklarım….

2013’teki sevebildiklerim kadar nefret ettiklerim…

2013’teki korktuklarım kadar cesaret edebildiklerim….

2013’teki güçlenebildiklerim kadar kaybettiğim güçlerim…

2013’teki niyetlenipte, isteyipte  yapamadıklarım…

2013’teki kokladığım güller kadar elime batan dikenler….

2013’teki hayatımdaki soğuklar kadar sıcaklar….

2013’teki uzak diyarlar kadar yakınımdakiler…

      Beşer olarak, kul olarak aslında her  an, her gün düşünmemiz gerekli olan konuları  senede bir gün bile düşünmemize fırsat vermeden  neler düşündürtüyorlar.Onların istedikleri kendi düşüncelerini bizim beynimize kodlamak. Beynimizi  onların kodlamalarına  izin vermeyelim.

     İçimize onların attığı (bu olayın biz neresindeyiz,biz bunu yapmalı mıyız yapmamalı mıyız gibi)şüphe tohumlarını yeşertmeyelim.

  Hadi yarenler sizler de  kodlanmak ve şüphe tohumları hakkındaki fikirlerinizi yazın bakalım….
Allah’a emanet olun








25 Aralık 2013 Çarşamba

MESNEVİ TERAPİ'Yİ OKUDUM

MESNEVİ TERAPİ

Alıntıdır



Mesnevi Terapi 

"Bilgi çağını bilgelik çağına dönüştürürken yol göstericimiz Mevlana olacaktır. Çünkü o ruhsal yapımızdaki şifrelere dokunuyor, bizde var olan duyarlılığı harekete geçiriyor."
Prof. Dr. Nevzat Tarhan


İnsanlık Mevlanayı yeniden keşfediyor. Çünkü onun öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel. Çünkü hepimizin ondan öğreneceği çok şey var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan buradan bakarak, Mesnevinin çağları aşan bilgeliğinin ruha nasıl şifa olabileceğini anlatıyor. 


Tarhan, Mesnevi Terapide Mevlanayı günlük hayatta bize yol gösterecek bir rehber olarak tanımamız gerektiğini anlatıyor. İçimizdeki hakikati görmemizi, farkındalığımızı artırmamızı sağlayacak önerilerle, Mesneviyi modern psikoloji tarafından da kabul gören bir anlayışla kalbe ve ruha şifa veren bir eser olarak okutuyor. 


Ve Mevlanadan ilhamla şöyle diyor:

"İnsanın gözü kördür ışık olmadıkça, 
Aşkın gözü kördür gerçekler olmadıkça,
Aklın gözü kördür ahlak olmadıkça,
Hırsın gözü kördür terazi olmadıkça,
Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,
Gücün gözü kördür erdem olmadıkça,
Paranın gözü kördür insaf olmadıkça,
Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,
Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,
Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça,
Medeniyetin gözü kördür bilgelik olmadıkça..."
                                                       Kitap arkası



Benim fikrime gelince; bazı fikir ve düşünceler sık tekrarlanmış olsa da aralar da öyle cümle ve düşünceler var ki sizi alıp götürüyor.Bunları  bulabilmek adına okunmaya değer diyorum.

   Bu kitabı okuyan yarenlerimin fikirlerini  duymak beni mutlu eder.

Allah'a emanet olun.......................




19 Aralık 2013 Perşembe

13 Aralık 2013 Cuma

HEDİYEMM:))))

Nasıl beğendiniz mi yeni şablonu mu?Sağolsun Sevgi Hanım'ın hediyesi.Yüreği güzel,gönlü güzel,imanı güçlü,kalemi güçlü arkadaşımın hediyesi .Allah bin kere razı olsun.


Değmesin Yağlı Boya 'ma da söylemiştim umudumun kırılmış,ümidimi yitirmiş olduğum bir zamanda geldi  bu hediye  çok mutlu oldum.Dünyanın bir yerinde beni de düşünen birileri varmış dedim ve çok ama çok duygulandım.Bir de beni  çok iyi anlamış,çözmüş ki gülleri sevdiğimi,  kır çiçeklerini sevdiğimi,  hele de renklerden en çok pembeyi sevdiğimi söylemişim sanki   hepsini bir arada kullanmış bayıldım doğrusu.Eminim sizde çok beğendiniz.Gönlüne,yüreğine sağlık....

Rabbim 
Değmesin Yağlı Boyadan ben razı oldum sende razı ol.

AMİNNN


12 Aralık 2013 Perşembe

Viyana

Gittiğim yerlerden Viyana'yı birkaç fotoyla bahsetmek istiyorum.Viyana gerçekten çok büyük bir yer birgün gibi kısa bir sürede gezmek mümkün değil. Biz  onu yapmaya çalıştık.Viyana' da hiç zorlanmıyorsunuz her dört kişiden ikisi Türk:)

Sisi'nin yazlık sarayının beş çayını içtiği kamelyası:)

Kamelyadan saraya bakış



Sarayın girişi




               


             


Stefan Dom Kilisesi  

Kilisenin içi


Kilisenin içinden bir ayrıntı



Kilisenin önünde kırmızı pelerinli misyonerler var ve birçok dili olduğu gibi Türkçede konuşarak sizi bir yerlere davet ediyorlar çok ilginç  gelmişti.







  Sisi'nin Kışlık Sarayı








10 Aralık 2013 Salı

“Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.” (Sâffât, 37/84)

TEMİZ BİR KALPLE ALLAH’IN
HUZURUNA ÇIKAN KURTULUŞA ERER



“Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.” (Sâffât, 37/84)
İnsanın dünya ve ahiret saadeti kalbinin selametine bağlıdır. Çünkü kıyamet
gününde Allah’ın azabından kurtulup ebedî cennet nimetlerini ancak selim kalp
sahipleri elde edecektir. Mevlamız bu konu hakkında şöyle buyuruyor:
“O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”
(Şuara, 26/88-89)
Evet, bu dünyada birçok şeye sahip olabiliriz. Büyük bir servetin üzerinde oturuyor
olabiliriz. Önemli bir makamda işimiz olabilir. Geniş bir sosyal çevreye, kalabalık
bir aile yapısına sahip olabiliriz. Ancak tüm bu nimetler, bizim inançlı ve
ahlaklı bir insan olmamızla bir değer kazanır. İşte yukarıdaki ayette, tüm dünya
nimetlerinin burada kalacağı, ahirete götürülecek yegâne şeyin ise, temiz bir kalp
olduğu belirtilmektedir.
Peki! Kalp temizliği nasıl olacaktır? Kalbin selameti Allah’ın bize haber vermiş
olduğu şeylere ters düşen kötülüklerden ve nefsin Allah’ın emir ve nehiylerine zıt
olan isteklerinden kalbimizi korumakla gerçekleşir. Böylece fıtrata uygun bir kalbe
sahip olan kimse, kötü düşüncelerden uzaklaşacağı gibi, bu kötülükleri yapmaya da
asla yanaşmaz, uzak durur.
Bedenimizin birtakım hastalıklardan dolayı rahatsızlanması ve vücut sağlığımızı
yitirmemiz her zaman mümkündür. Dolayısıyla sağlığımızı muhafaza etmek ve hastalanmamak
için nasıl kendimizi soğuk ve sıcaktan koruyor, uygun elbiseler giyi
yorsak, kalp hastalıklarına karşı çok daha fazla hassasiyet göstermeliyiz. Çünkü kalp
sağlığımız, beden sağlığımızı korumaktan daha zordur ve daha uzun zaman alır.
Kötü duygu ve düşüncelerden kurtulmanın yolu, kalbi korumakla sağlanabilir.
Zira günahlar kalbimizi yaralar, parçalar ve bizi tüm güzel duygu ve düşüncelerden
uzaklaştırır. Ayette, günahların kalbi kararttığı, paslandırdığı belirtilmektedir:
“Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin,
83/14)
Tertemiz, pırıl pırıl yaratılan insan, zamanla çevrenin etkisiyle kirlenmeye başlar.
Aynanın üzerindeki tozlar zaman aralıklarıyla silinmeyince bir süre sonra cismi
göstermez hâle geldiği gibi, günahlar da kalbi kaplar. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s),
kalbin günahlarla kirlenmesini şöyle açıklamaktadır:
“İnsan, bir günah işlediğinde gönlünde siyah bir nokta belirir. Eğer kişi, günahına tövbe eder,
pişman olursa, o siyahlık gider, yeri yeniden parlar.” (İbn Mâce, “Zühd”; 29; Müsned, 2/297)
Kalbin kararmasının ve hastalıklı bir hâle gelmesinin birçok sebepleri vardır.
Nedir bunlar diye baktığımızda, en başta Allah ve O’nun dini hakkında şüpheye
düşmek ve maazallah inancı yitirmek gelir. Bunu takip eden şey ise insanın hiçbir
kaide ve kural tanımadan, nefsinin istekleri doğrultusunda hareket etmesidir.
Şüphesiz ki nefis, insana her türlü kötülükleri yaptırmaya çalışır. Öyle ki nefis
artık ilahlaşır. Günahlara dalan ve kalbini kirleten insanı Mevlamız şöyle tanımlamaktadır:
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü?...” (Furkân, 25/43)
Ahirette Rabbimizin huzuruna salim bir kalple çıkabilmemiz için Dinimizin yasakladığı
her türlü günahtan kaçınmamız gerekir. Çünkü günah bir iç çöküntü,
bir terslik ve fıtratla zıtlaşmadır. Günaha giren kimse, kendini vicdani azaplara ve
kalbî sıkıntılara bırakmış bir talihsiz ve bütün ruhi meleke ve kabiliyetlerini şeytana
teslim etmiş bir zavallı durumuna düşer. Bir de o günahı işlemeye devam ederse,
bütün bütün ipi elden kaçırır ve artık ne bir irade, ne bir direnme ne de kendini
yenilemeye mecali kalır.
Elbette hiç günah işlememe gücüne sahip değiliz. Zaman zaman bilerek ya da
bilmeyerek birçok hata ve günahlarımız olmaktadır. Bu günahlar kalbimizi kirletir
ama bu kiri silme ve yeniden kalbimizi temizleme yolunu yüce Allah bize bildirmiştir.
Yeter ki günahlarda ısrar etmeyelim ve tövbe kapısına daima yönelelim. Rabbimiz
şöyle buyurmaktadır:
“Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp
hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim
bağışlar- ve bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.” (Âl-i İmran, 3/135)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi Allah (c.c) bizi daima tövbeye çağırmakta ve günahlarımızı
affedeceğini belirtmektedir. Ta ki kendi katına, günahlarla kirlenen bir
kalple değil, temiz bir kalple çıkalım. Bazen insan günahlarla kirlenen kalbinin artık
arınmayacağını sanır ve ümitsizliğe düşebilir. Asla böyle bir kanaate varmamalıyız.
Çünkü Allah’ın merhameti sonsuzdur ve her el açanı ve arınmak isteyeni affedeceğini
bildirmiştir. Bir ayette bu müjde şöyle verilmektedir:
“De ki; ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.” (Zümer, 39/53)
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), insanın arınmasına işaret ederken bunun ilk önce
kalpte gerçekleşeceğini bildirir:
“Vücutta bir et parçası vardır. O sağlamsa, bütün vücut sağlam olur; o bozulursa bütün
vücut bozulur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.” (Buhârî, “İman”, 39; Müslim, “Müsâkât”,
107; İbn Mâce, “Fiten”, 14)
Hepimiz de ahirette cennet nimetleri ve cemalullah ile mutlu olmak isteriz.
Kur’an-ı Kerim ve sevgili Peygamberimiz bunun yollarını açık bir şekilde göstermiştir.
Bize düşen ise, bu emir ve yasaklara uymak, nefsimizin esiri olmadan temiz bir
kalple Rabbimizin huzuruna çıkmaktır.
Kuşkusuz, “Nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 91/9)


Şimdi sorun kendinize Rabbin huzuruna çıkarken temiz bir kalbim var mı diye?

8 Aralık 2013 Pazar

GÖZLERİMİ KAPIYORUM



Gozlerimi kapiyorum.Her yer sessiz  bombos
Sadece saat sesi tik tak tik tak
Aslinda uyumak istiyorum o an
Sonra guzel bir sabaha uyanmayi arzuluyorum.
Mis gibi bir sabaha,
Yusufçuk kuşlarıyla
Ezan sesiyle,
Hamdu senalarla uyanmayi.....

Zihnim, gonlum,beynim ve butun uzuvlarim dinlenmis,
Huzur bulmus dinc ve dinamik bir sabaha
Uyunmayi diliyorum.
Uyanip sukurle baslayip ,
Derin bir nefesle devam etmek.
Belki de sadece sukur etmek edebilmek icin uyanmak istiyorum.
Namazi sukur ayetleriyle bitirmek
Bir kus kadar hafiflemek, 
Bir kelebek gibi ucabilmek adina.
Rabbime sukur edebilmek icin uyanabilmek,
Namazimi eda edebilmek istiyorum.




Brokoli Salatasi

Brokoli Salatasi


Selamun Aleykum Dostlar,
 Çok sevdiğim pratik ve bol vitaminli bir salata malzemece de biraz fakir:)
Malzemeler
brokoli
zeytinyağı
sarımsak
limon suyu
(ölçü yazmadım isteğe,damak tadına göre değişebilir.)
Yapılışı:
Brokoliyi 7-8 dakika kadar haşlıyorsunuz.Suyunu süzdürüyorsunuz.Diğer tarafta sarımsağı ezip,limon suyu ve zeytinyağıyla buluşturup iyice karıştırıp brokolinin üstüne döküyorsunuz.
Afiyet şifa olsun dostlarıma.

7 Aralık 2013 Cumartesi

Guvecte Pastirmali Yumurta

GUVECTE PASTIRMALI YUMURTA
  
Selamun Aleykum Yarenler
Bu haftasonu icin cok lezzetli bir tarif vermek istiyorum hemde cok kolay..
Malzemeler
Tereyag
Yumurta
Pastirma
Yapilisi
Tereyagi guvece koyup 200 derecelik firina bes dakika atiyoruz, hem tereyagi erisin hemde guvec isinsin diye.Daha sonra her guvece bir yumurta koyup catalla biraz karistirip pastirmayi ustune koyup on dakika kadar firinliyoruz.Bitti bile afiyet olsun.


6 Aralık 2013 Cuma

MARKET DUASI

Market Duası

Ya Rabbi;
Ailemin zoruyla dâhil olduğum tüketim yarışının bir ferdi olmaktan aklımı muhafaza et.
'Herkes sepetini doldururken ben bundan geride kalıyorum' eleminden kalbimi halas eyle.
Şu an önünde durduğum tüketimi artırmak için tasarlanmış Marketten nefsimi himaye eyle. İsrafa teşvik eden bu yere istemeyerek sol ayakla giriyorum sağ ayağımla çıkmamı nasip eyle
Küçük esnafı yok edip her şeyi kendi bünyesine alarak canavarlaşmış olandan ailemi gözet.
Asgari ihtiyaç listemin dışında alışveriş etme isteğimin israf olduğu kanaatine eriştir.
Diğer dolu sepetlerin tesiriyle elindekinin azlığıyla gönlü ezilen mağdurları muhafaza buyur.
Lüzumlu olanı alacağım reyonun etrafındaki dolu rafların ayartmasından gözümü sakındır.
Aileme alışveriş ederken ihtiyaç sahiplerini de unutmayıp onları memnun etmeyi nasip eyle.
Tüketerek mesut olunacağını vehmeden nefsimi, paylaşarak hoşnut olmaktan hissedar eyle. 'Kendini iyi hissetmediğinde alışveriş etmelisin' şeytani yönlendirmesinden zihnimi arındır.
Kurban bayramında eti paylaştıklarıma kasap reyonundan alış veriş etme şerefine erdir.
Türlü türlü çukulataları ve şekerleri görünce bunlarla yetimleri bir an sevindirmeyi nasip eyle. İndirim peşinde gün boyu market market gezmeye meyyal nefsime hasta ziyaretini sevdir.
Hafta sonlarının aileme, alışverişi değil ihtiyaç sahipleriyle paylaşımı hatırlatmasını özendir. Bozukluğumla kasa yanındaki ıvır zıvırı almayı değil yetimlere harçlık vermeyi güzel göster.
Yaşlı ve hasta komşuların alışverişini yapıp poşetlerini evlerine teslim etmeye müyesser kıl.
Semt pazarlarının kurulduğu gün marketlerin yaptıkları indirimlere itibar etmeme mani ol.
Vücuduma ve aileme zarar veren şeyleri alıp doktorlara ve ilaçlara muhtaç kalmaktan koru.
Gerekli olmadığı halde kampanyalara kanıp 'yığıp durma' hastalığından nefsimi halas eyle.
İhtiyacımız olmayan ürünleri sırf yanında hediyesi var diye alma ahmaklığından beri eyle.
Tüketimi arttırmak için çalınan müziğin coşkusuyla çılgınca alışverişten nefsimi uzaklaştır.
Girişteki dolaba elimdekileri bırakıp yeni yükler edinme konforuyla aldatılmaktan koru.
Alışveriş sepeti üzerinde gezdirerek bebeklerimizin pirupak fıtratlarını kirletmemizi engelle.
Marketin, kızlarımın masum evcilik oyunlarına sinsice sızmasından muhafaza buyur.
Çocukları markete götürüp tüketim alışkanlığı edindirme aymazlığından cümlemizi beri eyle. Henüz kazanmadığım parayı harcamama sebep olan kredi kartının şerrinden zatına sığınırım. Eşlerimize ve çocuklarımıza ek kart çıkartıp ipin ucunu kaçırmamızı isteyenlere fırsat verme.
Kredi kartıyla tüketince 'bonus' biriktirmenin kazanç değil kayıp olduğunun izanına ulaştır. Slip çektirme kolaylığına kanıp borcunu ödeyemeyince özgürlüğünden olandan haberdar eyle.
Evlere servisin, taşıyamayacağımız kadar alışveriş ettirme tuzağı olduğunun idrakine erdir.
'Tükettiğin kadar medeni ve çağdaşsın' diyen Neoliberal politikaları yerin dibine geçir.
Ekstrede ayrıntısını gördüğüm halde tövbe etmediğim harcama kalemlerinden affına sığınırım
Kapıma bırakılan market broşürlerinin tesiriyle ihtiyaç listemi şişirmekten nefsimi koru. Reklâmlarda aciz gösterilen erkek ve öne çıkarılan kadınla kurulan tuzağın idrakine erdir.
Küsuratlı etiketlere kanıp sanki çok ucuz alıyorum izlenimine kapılma safdilliğinden koru.
Bizleri, yeni bir ürünü tattırmak adına kurulan reyonda doyma kurnazlığından beri eyle.
Tüketmek istediğimde ayaktayken oturmayı, otururken yatıp bu histen kurtulma dirayetine ulaştır.
Her türlü ateşi söndüren 'abdest' almanın içimizdeki israf ateşini söndürmesini nasip eyle.
Âmin...
Şevket HÜNER


Çok anlamlı çok güzel bir dua olmuş.  Aminn...Amin....Amin

5 Aralık 2013 Perşembe

KARANLIK KUYU



KARANLIK  KUYUDA


Bir karanlıktayım Yunus gibi
Balığın karnındaki
Bir kuyudayım Yusuf gibi
Kapkara uçsuz bucaksız bir karanlık
Karanlıktan korkuyorum.Yürüyorum
Ne tarafa gideyim, öne mi, arkaya mı?
sağa mı,sola mı?
Nereye,ne yöne?
Kalbimin götürdüğü yöne gitmek istiyorum.
Kalbim beni nereye götürecek?
Bilmiyorum.
Bakıyorum yokluyorum kalbimi,
kalbim  kararsız.
Aklıma danışıyorum.
Ne yapmalıyım diyorum aklıma
Aklım benim bilgim yetersiz, ben seni çıkaramam diyor.
Başının çaresine bak diyor.
Ondan da umut yok.
Nefsim hiç durmadan konuşuyor.
Boş ver burası  rahat nereye gideceksin.
Bak her şey çok rahat,
İstediğin önünde, istemediğin arkanda.
Evet haklısın der gibi oluyorum.
Ama karanlığı farkediyorum.
Karanlıkta her şey var ama
Hiç bişey yok burada diyorum.
Kalbim rahatsız,aklım almıyor
Nefsimse dört köşe mutluluktan
Kurtarılmayı kurtulmayı bekliyorum
Aklımın aldığı ,kalbimin huzur bulduğu
Aydınlıklar ülkesine gitmeyi diliyorum.


'Güzel bir ayrılış'

'Güzel bir ayrılış'

Yazara Mesaj Gönder
KUR'ÂN-I HAKÎM'E dikkatle nazar eden her göz, Allah'a ortaklar koşmadan iman etmek anlamıyla tevhidden ve de namazdan sonra hiçbir hususun 'ahlâk' kadar öncelikli tutulmadığı görülür.
Ve, "Şükreden bir kul olmayayım mı?" nebevî hatırasının izini sürerek düşünürsek, 'namaz' da, hakikat-ı halde 'ahlâk'ın bir tezahürü hükmündedir.
Dahası, 'ahlâk'ın bir ölçüsü olarak haklıya hakkını vermeyi, yani adaleti hatırlarsak, tevhid de son tahlilde 'ahlâk'ın iman sahasındaki tezahürünü işaretler.
Velhasıl, Kur'ân, bu açıdan bakılırsa, bütünüyle bir 'ahlâk' kitabıdır; ve insanı hilkatinin ayrılmaz bir parçası olarak 'ahlâk'ıyla kaim olmaya, ayrıştığı noktalar var ise o noktalarda kendini tadil edip yeniden ahlâkı kuşanmaya çağırır.
Böyle bakınca da, M.G.S. Hodgson'ın üç ciltlik İslâm'ın Serüveni'nin en başında, Âl-i İmran sûresinin 110. âyetini, mü'minlere "Sizler insanlar için en hayırlı bir ümmetsiniz; mârufu [fıtratta karşılığı bulunduğu üzere, iyiliği] emreder, münkeri [fıtratın sevmediği ve reddettiği üzere, kötülüğü] nehyedersiniz" buyuran âyeti zikretmesi ve İslâm tarihine dair analizini bir açıdan bu çerçeveye oturtması insana anlamlı gözükür.
Yine böyle bakınca, İslâm tarihinin her döneminde karşımıza çıkan 'güzel ahlâk' tabloları insanı sevindirdiği gibi, tarihin özellikle şu döneminde Müslüman toplumlarda şu veya bu düzeyde gözlenen ve 'güzel ahlâk' sınıfına girmesi imkânsız kimi tablolar bir gönül yarası olarak insanın yüreğine oturur.
Bediüzzaman'ın şu zamanın başlarında söylediği, sair insanların ve sair toplumların 'İslâm'a soğuk' duruşları ile bizim 'ahlâk-ı İslâmiyeyi fiillerimizle izhar edemeyişimiz' arasında irtibat kuran meşhur söz de, bu bakımdan son derece manidar değil midir?
Kendi namıma, bu zamanda ehl-i dinin ahlâk alanında sergilediği en önemli zaaflardan birinin, 'ayrılıklar' sözkonusu olduğunda tezahür ettiğini düşünüyorum.
Gördüğüm o ki, ehl-i din olarak bizler, hayatın akışı içerisinde bir 'ayrılma' durumu veyahut ihtiyacı zuhur ettiğinde, 'güzelce ayrılmayı' ekseriya başaramıyoruz. İster ticarî beraberliklerde, ister 'ticaret-i uhreviye' olarak hizmet-i diniyeye mütelallik beraberliklerde, ister evlilik ve arkadaşlıklarda olsun, durum ne yazık ki bu. Ayrılıklarımız, genelde, birikmiş negatif duygulanımların bir çırpıda boşaltıldığı nâhoş bir çizgide gerçekleşiyor. Mâbeynimizde 365 gün kahraman yaşayıp 366. gün hain olmak; yahut 40 senedir fazilet timsali olarak anılırken, 41. senede rezalet simgesi kılınmak, ne yazık ki, hiç de zor değil.
Bediüzzaman'ın Tuluat'ında 'cerbeze' bahsinde müthiş bir incelikle vurguladığı gibi, zihnen, hissen veya fiilen ayrıştığımız bir mü'mine veya bir mü'minler grubuna karşı tavrımız, bir adamın bir ömür boyu çıkardığı balgamı bir anda o şahısta farzetmek; yahut bir kabilenin bir sene boyunca çıkardığı gazı tek bir adamın bir anda yellenip çıkardığını farzetmek mesabesinde 'cerbezeli' bir tutumu yansıtıyor; elbette tutum bu olunca, 'hayalin burnunu tıkadığı,' nefretten dolup taştığımız bir halet-i ruhiye kuşatıyor iç dünyamızı. Düne kadar arkadaşımız ve kardeşimiz olan, ayrıştığımız birkaç nokta hariç bugün de arkadaşımız ve kardeşimiz olabileceği yerde, böylesi cerbezeli bir 'tahayyül'ün eşliğinde bir nefret objesine, dahası baş nefret objesine dönüşebiliyor.
Üstelik, Kur'ân-ı Hakîm, Hz. Peygamberin şahsında mü'minlere, kâfirler ve müşrikler güruhuna karşı dahi 'güzel bir ayrılış'la ayrılmayı emrettiği halde...
Kur'ân kâfirler güruhundan ayrılışımızı dahi 'güzel bir ayrılış' suretinde gerçekleştirmeyi emrederken, bizim ehl-i din dairesi içindeki bu çirkin ayrılışlarımızın; ticarette, hizmette, dostlukta veya evlilikte, ayrılışlarımız esnasında birikip etrafa taşırdığımız müzahrefatın, gıybetin, iftiranın, yakıştırıp takıştırmaların haddi hesabı olmuyor ne yazık ki...
Bu hal, yüreğimi dağlıyor.
'Güzel bir ayrılış'ı dahi beceremeden, nasıl 'en hayırlı bir ümmet' keyfiyetini izhar edebiliriz ki?
Ayrılıklar, ahlâkımızın sınanma anlarıdır.
Mü'mine yakışır beraberlikler yaşadığımız gibi, hayatın akışı içerisinde şu veya bu sebeple zuhur eden ayrılıklarımız da 'güzel' bir surette olsun ki, bu sınanmadan yüzkarası değil, yüzakı devşirelim...
 23/10/2005
© 2013 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu





Paylaşmak istedim sevgi ve dua ile....

4 Aralık 2013 Çarşamba

NİMETLERE KARŞI ŞÜKÜR

NİMETLERE KARŞI ŞÜKÜR


“İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca
da umutsuzluğa düşer.” (İsrâ, 17/83)
Yüce Rabbimiz bizleri en güzel bir şekilde yaratmış (Tin, 95/4) ve sayısız nimetlerle
donatmıştır. Şükrettiğimiz zaman bu nimetlerin arttırılacağı, nankörlük etmemiz
hâlinde ise sahip olduğumuz nimetlerden mahrum kalacağımız ayette açıkça haber
verilmektedir (İbrahim, 14/7). Kulun Allah’a şükretmesi, Allah’ın nimet ve ihsanlarını
itiraf ederek O’na övgüde bulunması ve kulluğa devam etmesi ile olur. Çünkü
insanın, kulluğa devam etmesi şükrünü ve Allah’a yakınlığını artırır. Diğer taraftan
bazı nimetlere sahip olmak, başkalarına karşı haksızlık gerekçesi de yapılmamalıdır.
Nimete şükür, o nimete sahip olamayanları küçümsemeye ve onlara zulmetmeye
sebep olmamalıdır. Aksine insanın sahip olduğu nimetler, alçak gönüllülüğünü artırmalı
ve daha çok şükretmesine vesile olmalıdır. Zira Peygamberimiz (s.a.s) de
çokça ibadet etmekle şükreden bir kul olmanın mutluluğuna erdiğini haber vermiştir
(Buhârî, “Tefsirû Sûre”, (48), 2; Müslim, “Münafikîn”, 81).
Konumuzu teşkil eden ayette, kişinin şükürden ve Allah’ı anmaktan yüz çevirmesi;
O’na itaat etmemesi, büyüklük taslayarak arkasını dönmesi, bir hastalığa yakalandığı,
fakirlik ya da sıkıntı ile karşı karşıya kaldığında Allah’ın rahmetinden
ümidini kesmesi yahut tamamen ümitsizleşmesi şeklinde yorumlanmıştır.
İnsanın yapısında nimetlere karşı şükür borcunu yerine getirememe hususunun
bulunduğu değişik ayetlerde ifade edilmektedir. Mesela, denizde boğulmak üzere
iken kurtulup tekrar eski hâllerine dönenler, düşman, hastalık, fakirlik gibi belalardan
Allah’ın inayeti ile kurtulduktan sonra yine nankörlük yapanlar nimetlere
karşı şükür borcunu yerine getirmeyenlere örnek gösterilmektedir (Lokman, 31/32;
En’âm, 6/62-63). Kişi, sanki içinde bulunduğu bu nimetleri, daha önce Rabbi verme-
miş gibi, elinden gidince geçmişi tamamen unutur, gelecekten de umudunu keser.
Oysaki bu nimetleri önceden veren Cenab-ı Hak bunları insana yine verir, O’na
şükretmesi, tövbe ve istiğfara yönelmesi gerekirken hemen feryat eder ve nimetlere
karşı nankörlük gösterir. İnsanın nankörlüğü ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyurulmaktadır:
“O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız
sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim, 14/34)
Ne yazık ki zaman zaman hepimiz ya nimetlere karşı nankörlük içinde bulunuyor
ya da nankörlük içinde bulunanlara şahit oluyoruz. Kur’an’da insanın musibetler
karşısındaki zayıflık (Nisâ, 4/28), acelecilik (İsrâ, 17/11), hırslılık (Meâric, 70/19) ve
nankörlük gösterdiğine dikkat çekilmiş, bu arzu ve isteklerin kontrol altına alınması,
esiri olunmaması istenmiştir. O hâlde fıtratımızda mevcut olan bu niteliklerimizi
kontrol altına almamız, bu nimetleri dilediğine veren, dilediğinden alan kullarına
rahmetiyle tecelli eden yüce Rabbimizin nimetlerine şükretmemiz bir kulluk borcumuzdur.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız ayetin devamında kendilerine nimet verilen
kimselerin bu nimetlerden mahrum kaldıkları zaman ümitsizliğe kapıldıkları belirtilmektedir.
Öyle ki insan, hasta iken iyileştiğinde, fakir iken zenginleştiğinde, zayıf
iken güçlendiğinde hemen şu düşünceye kapılır. “Bütün o kötülükler benden uzaklaşıp
gitti. Bir daha başıma hiçbir sıkıntı gelmeyecek” zanneder. Bu sıkıntıdan kendi
kendine kurtulduğunu düşünerek şımarır, verilen nimetin hakkını eda edecek
ve şükredecek yerde, onunla başkalarına tahakküm kurmaya başlar. Oysaki bazen
yoklukla bazen de bollukla imtihan edildiğini unutur. Rabbimiz de; “Hayır, yalnız
Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.” (Zümer, 39/66) buyurarak nimetler karşısında
nasıl davranmamız gerektiğini bizlere öğütlemektedir.
Nimetleri düşünürken daima bu nimetleri vereni akıldan çıkarmamalıyız. O
nimetleri kaybettiğimiz zaman neden elimizden gittiğini, kötülüklerle karşılaştığımızda
da neden başımıza geldiğini düşünmeliyiz. Bu niteliklere de ancak şükreden
kullar sahip olurlar. Ayette ise, şükreden kulların sayısının azlığından söz edilmektedir
(Sebe,

3 Aralık 2013 Salı

SUSAM EZMELİ PUAÇA


Selamun Aleykum Can Dostlar
Bugun sizlere blogtan tanistigim arkadasliklarindan ve dostluklarindan cok memnun kaldigim can dostlarim Rumeysanin elleri ve mutfak felsefesi icin hazirladigim susam ezmeli puaca tarifi verecegim.Dostlarim cok begendi umarim sizler de begenirsiniz.


Malzemeler
1 yumurta
1su bardagi ilik sut
1su bardagi ilik su
1 cay bardagi siviyag
150gram kadar tereyag
1paket instant maya
alabildigince un
tuz seker
Ic Malzemesi
1su bardagi susam ezmesi
1 cay bardagi siviyag
Ustu icin
1yumurta sarisi
Susam
Corekotu


Yapilisi
Yumurta, sut,su,siviyag,tereyag bir kaba alip iyice karistiriyoruz.Unu eleyerek karisima dokuyoruz
Ustunede mayayi,tuzu,sekeri koyup yumusak bir hamur yapiyoruz.
30dakika dinlendiriyoruz.
Ici icin susam ezmesi ile siviyagi iyice karistiriyoruz.
Dinlenen hamurumuzdan cevizden biraz daha buyuk parcalar kopariyoruz.Kopardigimiz parcalari elimizle acip bir tatli kasigi kadar ic koyup sariyoruz ve dugum yapiyoruz.Yagli kagit serdigimiz tepsiye diziyoruz.Ustune yumurta sarilarini surup susam yada corekotu serpistirip firinliyoruz.
180 derecede pisiriyoruz.
Afiyet olsun...


1 Aralık 2013 Pazar

çekiliş











BUYRUN DOSTLAR BUYRUN



Sevgili DEĞMESİN YAĞLI BOYA blogunun sahibesi Sevgi hanım yine yeni yeniden bir şablon çekilişi yapmış.(Doğrusu bekliyordum bu şablon çekilişini)Sevgi Hanım'ın blogunun 2. yılı nice güzel yıllar diliyorum.İnşaallah blogla birlikte güzellikler,dostluklar,iyilikler de çoğalır büyür.