Sayfalar

1 Haziran 2013 Cumartesi

KÖTÜLÜKLERDEN UZAKLAŞMAK CENNETE GİRME VESİLESİDİR

KÖTÜLÜKLERDEN UZAKLAŞMAK
CENNETE GİRME VESİLESİDİR


“Kim azgınlık eder ve dünya hayatını tercih ederse, şüphesiz, cehennem
onun sığınağıdır. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve
nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.” (Nâzi’ât,
79/37-41)
Zikrettiğimiz ayetlerde Rabbimiz, kıyamet gününde iki insan tipinden bahsediyor.
Mutlular ve bedbahtlar. Dünyayı âhirete tercih edip kendini müstağni hisseden,
plan ve programını sadece dünyaya göre yapan, ahiret diye bir derdi olmayan; ömrünü
inkâr, isyan ve taşkınlıkla geçirerek tövbe ve iman etmeden Allah’ın huzuruna
çıkanlar bedbahtlardır. Bu gibi kimseler, yaratılış gayesinden uzak, sadece bu
dünyaya yönelik yaşarlar. Onların varacağı yer Kur’an’ın ifadesiyle cehennemdir.
Ancak Rabbinin huzurunda hesap vereceğine inanıp Allah karşısında kötü duruma
düşmekten, O’nun huzuruna günahkâr olarak çıkmaktan korkanlar, düşünce, eylem
ve planlarında Allah’ı hesap ederek kendini boş şeylerden uzak tutup nefislerini
kötülüklerden arındıranlar ise, bahtiyar kimselerdir ve onların varacağı yer de yine
Kur’an’ın ifadesiyle cennettir.
Rabbimiz bizlere müminin hayatında nelere önem vermesi gerektiğini bildirmiş,
hesap günündeki ceza ve mükâfatın ölçüsünü açıklamıştır. Rabbimizin rızasına
ve lütfuna nail olabilmek için dünyadaki sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız.
Ona göre bir hayat tarzı yaşamalıyız. Henüz dünyada iken, elimizde imkân ve fırsatlar
varken, kendi muhasebemizi yapmalıyız. Yüce Allah’ın bizi daima gözettiğinin
bilincinde olmalı ve buna göre hayatımıza çeki düzen vermeliyiz. Müminin Allah’a
olan inancı ve sevgisi onu kötü bir iş yapmaktan ve nefsinin aşırı isteklerine boyun
eğmekten alıkoymalıdır. Mümin kimse, Allah’a ve kullarına karşı sorumluluklarını
bilerek ona göre yaşamalıdır. Şayet mümin, bu hassasiyetle yaşarsa, dünyada mutlu
olduğu gibi ahirette de Cennete girmeye hak kazanır. Kişinin, günaha düşmekten
kendini koruyup iyiliklere ciddiyetle yönelebilmesi için, Allah’a inancının tam olması,
O’nun emirlerine muhalefet etmekten korkması, O’nu sevmesi ve nimetlerini
ümit etmesi gerekir. İnsan bu inanç ve yaklaşımıyla Rabbinin vaat etmiş olduğu
cennete, ebedî huzur ve mutluluğa, bitmez tükenmez nimetlere ulaşır.
İnsan lehinde ve aleyhinde olan hususları iyi bilmelidir. Şu iki şey, insanın düşmanıdır:
Nefsî arzular ve sonu olmayan emel. Nefsî arzulara uyarak onların peşi sıra
koşmak, hakkı görüp ona tabi olmaya engeldir. Sonu olmayan emel ise, kişiye ahiret
hayatını unutturur. Dolayısıyla ölüm, insanı gafil avlar ve kişinin çalışma zamanı
bittiğinden yapabileceği bir şey kalmaz. Ebedî hayatta mutlu olabilmemizin yolu,
dünyada iken Allah Teala’yı razı edecek bir hayat sürdürmemize bağlıdır. Bugün ne
isek yarın da oyuz. O halde ölmeden nefis muhasebesi yapmalıyız. Allah bizi hesaba
çekmeden önce biz nefsimizi hesaba çekmeliyiz.
Acaba bu gün ölürsek hâlimiz nice olur? Allah’ın hoşnut olacağı bir hayat yaşıyor
muyuz? Allah için ne yapıyoruz? gibi sorularla kendimizi her zaman yoklamalı,
iman ve ibadetle bir hayat sürmeyi ve son nefesimizde iman üzere ölmeyi Allah’tan
istemeliyiz. Zira yüce Rabbimiz Kur’an’da bizlere Müslüman olarak can vermeyi
dilememizi öğütlemektedir:
“Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yûsuf, 12/101)
“Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, canımızı iyilerle beraber al.”
(Âl-i İmrân, 3/193)
O halde biz de yaşayışımızda aynı istikamette çalışmalı ve Rabbimize dua etmeliyiz:
“Allah’ım bizim canımızı Müslüman olarak al, bizi senin katında iyi olan kullarından
kıl, onların işlediği yararlı işleri işlemeye bizi de muvaffak kıl, onların ölmeleri
gibi ölmeyi ve onların derecelerine nail olmayı bize nasip eyle.” Âmin!

1 yorum:

Cevher Yitikkul dedi ki...

Rana sultan bana email gelmemiş. nedense bu şekilde sorun yaşıyorum gmailde... inciuzgas@hotmail.com adresinden mail atabilirsiniz sevgiler...