Sayfalar

7 Mayıs 2013 Salı

İNSAN VE DUA İLİŞKİSİ(Rûm, 30/33)


İNSAN VE DUA İLİŞKİSİ
“İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, rablerine yönelerek ona dua
ederler. Sonra Allah onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın
ki içlerinden bir grup Rablerine ortak koşuyorlar.” (Rûm, 30/33)
Bu ayette insanların dua ile olan alakalarından ve hangi durumlarda duaya müracaat
edildiğine vurgu yapılmaktadır.
Dua, insanın istek ve arzularının yerine getirilmesi talebidir. Dua; kul ile Allah
arasında olması gereken en önemli bağdır. Ama insanlardan bazıları buna daima
ihtiyaç duyup dua ve ibadetten kopmazken bazıları yalnızca sıkıntılı ve problemli
olduğu zamanlarda duayı araç olarak kullanıp Allah’a yalvarmaktadır.
Kulunun davetine icabet eden yüce Allah kabul kapısını her zaman açık tutmaktadır.
Mümin sûresinin 60. ayetinde yüce Allah; “Rabbiniz şöyle dedi: Bana dua edin,
duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir
halde cehenneme gireceklerdir” buyurmak suretiyle kulun dua etmesi hâlinde Allah’ın
kabul edeceğini vaat etmiştir. Böylece ne zaman dua yapılacağı konusunda herhangi
bir ayırım yapılmamıştır.
Yüce Allah insanı hatasıyla kabul ettiğini, duasını kabul edeceğini açıklamakla
insanlara olan rahmetini göstermektedir. Bu husus Bakara suresinin 186. ayetinde;
“Kullarım, beni senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana
dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim
davetime uysunlar, bana iman etsinler” şeklinde ifade edilmektedir. Bu ayette Allahu
Teala’nın özellikle biz kullarına çok yakın oluşu dile getirilerek bu anlayışla rabbimize
yönelmemiz gereği üzerinde durulmuştur. Bu kadarıyla da kalmayıp “Dua
edenin duasını kabul ederim” açıklamasıyla da insan için fırsatların devam ettiği,
kurtuluşun Allah’a yönelişte olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Bizler dua kapılarının açık olduğunu unutmamalıyız. Hatta hatamızı anlayıp
Allah’a yöneldiğimiz zaman ayrı bir değer de kazanmaktayız. Furkân suresinin 77.
ayetinde; “(Ey Muhammed!) De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin.” buyurulması
da duanın önemini, hatta hayatın bir parçası olduğunu göstermektedir.
Dua hem kişinin kendi istek ve arzularıyla hem de karşılaştığı olaylarla ilgili olabilir.
Hangisi olursa olsun duada samimiyet esastır.
Dua mademki yaratan Allah ile olan yakınlık ve münasebettir. O halde her zaman
bu yakınlık canlı tutulmalıdır. İnsanın insana olan ilgisi nasıl sadece ihtiyacı
olduğu zaman hoş karşılanmaz ise kulun da yalnızca zorda kaldığı durumda duaya
yönelmesi hoş bir şey olmaz. Çünkü bağlılığın en güzel olanı daimi ve içten olanıdır.
Kişiyi yalnızca içinde bulunduğu şartların yönlendirmesi hâlinde duaya yönelmesi
insan için bir eksiklik olur. Hâlbuki insanın her zaman duaya ihtiyacı vardır. Yalnızca
mecbur olduğu zaman dua eden insanın bu davranışı hoş karşılanmamaktadır.
Konu başlığı olarak yer alan ayette “İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rablerine
yönelerek dua ederler.” şeklindeki açıklama insanların acziyetinin, çaresizliğinin ifadesidir.
Bu acziyet ve Allah’a karşı güçsüzlük hâli her zaman var olan bir durumdur.
Dolayısıyla bu bilinç ve anlayışla daima dua kapısı aralanmalıdır. Aksi halde Allah’a
karşı samimiyet değil, adeta çıkarcılık anlayışı hâkim olmaktadır. Bizler böyle olmaması
gerektiğini bilmeli, Allah’ı unutmayıp hep bu gücü yanımızda hissetmeliyiz.
Zararın giderilmesinin Allah’tan olduğu bilicine sahip olup Allah’ın lütfunu unutmamalıyız.
Şayet unutulursa ahirette bu gerçeğin ortaya çıkacağını hatırlamalıyız.
Bütün bu izahlar sonrasında aczimizi bilerek Allah’a yakınlık oluşturan kulluk
bilincimizi ve ibadet hayatımızı daima canlı tutmamız gerekmektedir.
İnsan Allah’a karşı büyüklenemez, kibir edemez. O’ndan uzak kalamaz. Çünkü
Allah yaratıcıdır, kul ise yaratılandır.
Kul Allah’a daima muhtaçtır. Bu nedenle her zaman O’nun yardımını dilemeli ve
isteklerini O’na sunmalıdır.

Hiç yorum yok: