Sayfalar

3 Mayıs 2013 Cuma

EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL(Hûd, 11/112)


EMROLUNDUĞUN GİBİ DOSDOĞRU OL


“Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler
de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O,
yaptıklarınızı hakkıyla görür.” (Hûd, 11/112)
Rabbimiz “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurarak doğruluğun ne kadar
önemli olduğuna dikkatlerimizi çekmektedir. İslam dininin özünü oluşturan doğruluk;
insanın içi ile dışının, özü ile sözünün bir olması, söyledikleriyle yaptıklarının
(söz ile fiilinin) birbirine uyması demektir. Bunun zıddı ise yalancılıktır. Yalancılık
ise dinimizde yasaklanmış, İslam ahlakı ile bağdaşmayan çok çirkin bir davranıştır.
Hayatı boyunca doğruluktan ayrılmayan, düşmanlarının bile emin, güvenilir
dediği yüce Peygamberimiz, bu ayet nedeniyle dosdoğru olamazsam düşüncesiyle
ihtiyarladığını, saçlarının ağardığını belirtmiştir. Şu halde bizim ne kadar daha fazla
dikkatli olmamız gerektiğini bir düşünelim. Düşünelim de kendimize çeki düzen
verelim. Acaba biz bu emir karşısında gereken titizliği gösterebiliyor muyuz? Çevremizdeki
insanlara, komşularımıza, arkadaşlarımıza bizim hakkımızda bu insan
nasıldır? Doğru, dürüst ve güvenilir birisi midir? diye sorsalar acaba, bizim hakkımızda
ne derlerdi? Bu insan doğru dürüst biridir mi derler yoksa yalancı biridir mi
derlerdi? Her işimizde doğru olmalıyız ki toplum da bizim hakkımızda güzellikle
şahadette bulunsun. Biz doğru olmalıyız ama bununla beraber yakınlarımıza ve çevremizdeki
insanlara örnek olarak onların da doğru birer insan olmasını sağlamalıyız.
Nitekim Peygamberimiz kendisi doğruluktan ayrılmadığı gibi kendisinden nasihat
isteyen ashabına da bu konuda tavsiyelerde bulunmuştur. Bu konuya ışık tutan bir
rivayet şöyledir: Abdullah oğlu Süfyan (r.a.) şöyle demiştir: Peygamberimize (s.a.s);
“Ey Allah’ın Resûlü, İslamiyet hakkında bana öyle bir öğüt ver ki, sizden sonra artık
kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın,” dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz
(s.a.s); “Allah’a inandım, de, sonra da dosdoğru ol” buyurdu. (Müslim, “İman”, 13)
Hadis-i şerifte dikkati çeken en önemli nokta; İslamiyetin iki ana bölümüne işaret
edilmesidir. Bu bölümlerden biri Allah’a iman, diğeri de doğruluk, dürüstlük-
tür. Bu iki ana nokta gerçekleştirildiği takdirde diğer yanlışlıklardan da korunmak
mümkün olabilecektir. Aksi takdirde yalan, bundan kurtulmak için ikinci bir yalanı
doğuracak, bu da kin ve düşmanlığın yaygınlaşmasına sebep olacaktır. Doğruluk
ve dürüstlüğün olmadığı bir evde veya toplumda huzurdan ve karşılıklı güvenden
bahsetmek mümkün müdür? Kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin birbirine
şüpheyle baktığı böyle bir aile veya toplum, dağılmaya ve yıkılmaya mahkûmdur.
Konuyla ilgili olarak Peygamberimiz (s.a.s) kurtuluşun reçetesini vererek şöyle buyurmaktadır:
“Daima doğruluğu araştırın. Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluktan
ayrılmayınız. Zira kurtuluş ancak ondadır.” (Kenzü’l-Ummal, 3/344)
Peygamberlerde bulunması gerekli sıfatlardan birisi hatta birincisi doğruluk,
dürüstlüktür. Peygamberimizin İslamiyete davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun
doğru, dürüst olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimizin dürüst olduğunu,
şimdiye kadar hiç kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu
değerlendirmeyi yapmışlardır: “İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse Allah’a karşı
niçin dürüst olmasın.” (Buharî, “Bed’ul-Vahy”, 6) Hz. Peygamberin terbiyesinden geçmiş
olan ashabı da asla doğruluktan ayrılmazlar şayet onlardan biri doğruluktan
ayrılacak olursa bu kimse kendini düzeltinceye kadar toplantılarında yer vermezler
ve onlara iltifat etmezlerdi.
Şöyle bir düşünelim; acaba çevremizde kaç kişi konuştuğumuzda, ticari ilişkilerimizde
ve söz verdiğimizde sözümüzü tutacağımız konusunda bize tam olarak güvenmektedir.
Yahut biz karşımızdaki insanlara bu konularda ne kadar güvenmekteyiz?
Eğer bu gün kimse kimseye güvenmiyor diyorsak işte bunun sebebi Rabbimizin
“dosdoğru ol” emrini hakkıyla yerine getirmeyişimizdendir. Yalandan uzak durmak
ve doğruluk üzere bulunmak, hepimizin en başta gelen dinî ve ahlaki görevlerimizdendir.
Doğruluk şeref, izzet, yücelik; yalancılık ise zillettir.
Yapmayacağımız şeyleri söylememizin doğru olmayıp büyük günah olduğunu
(Saff, 61/1-2) belirten Allah (c.c), sosyal ilişkilerin sağlıklı bir zeminde devam edebilmesi
için doğruluk ilkesine vurgu yaparak şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin
ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük
bir başarıya ulaşmıştır.” (Ahzâb, 33/70-71)
“Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine
melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size vaat edilen cennetle sevinin.”
(Fussilet, 41/30)
Bu ayet-i kerimelerde; söz söylerken ve iş yaparken doğru ve dürüst olmamız
emredilmiş, böyle olduğumuz takdirde işlerimizin düzeleceği ve günahlarımızın bağışlanacağı,
sonuçta da bize vaat edilen cennete ulaşacağımız belirtilmiştir.
Hepimiz hayatımızı doğruluktan ayrılmadan devam ettirelim, önce aile fertlerimiz
olmak üzere diğer Müslüman kardeşlerimizin de doğru ve dürüst olmaları için
dinî sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayret gösterelim.

Hiç yorum yok: